es6tq. YUSUF sûresini,her kim okursa Allah''u Teâlâ’nın lûtfu ile hasretine kavuşur ve bütün mahlûkatın gözüne şirin görünür. Bilinmelidir ki, kim Yûsuf Sûresi’ni okumaya, ondaki derûnî mânâları düşünmeye devam ederse, Hazret-i Yûsuf -aleyhisselâm-’ın nâil olduğu sürûrdan nasibdâr olur. Sûre-i Yûsuf, sayıya gelmeyecek kadar hikmet ve ibretlerle doludur. Bu sûrede; nübüvvet, rüyâ tâbiri, dünyâ riyâseti, belâ ânında metânetle davranıp muvâzeneyi bozmama, düşmanın ezâsına sabır, firkat, aşk, âşık, mâşûk, kadınların hîle ve desîseleri, imtihan, kölelik, hapis, halâs, azîzlik, ikbâl, kötülüğe aynıyla mukâbele etmeye gücü yeterken affetmek, nîmet, cezbe, işâret, beşâret, tâbir ve tefsîr gibi nice hikmet ve ibret dolu sırlar vardır. YUSUF SURESİNİN MAHİYETİ Yine bu sûrede; enbiyâ vârisliği, Allâh’a halîfe olmanın sırları, rûh ve kalb gibi cismânî ve rûhânî kuvvetlerden bahsedilmektedir. Yûsuf karşısında Züleyhâ, nefs-i emmâreyi temsîl eder. Züleyhâ müslüman olur, rûhu terbiye görerek rızâ makâmına erişir. Sonra rûhu Yûsuf ile kardeş gibi cem’ olur. Allâh’a vâsıl oluncaya kadar sıkıntı, ibtilâ ve belâlar, kendisini pişirip olgunlaştırır. Bu sûrenin nüzûl sebebi şöyledir Yahûdî âlimleri, müşriklerin reislerine gelerek dediler ki “–Muhammed’e sorun bakalım; Ya’kûb ve âilesi, Şam’dan Mısır’a niçin göç ettiler ve Yûsuf kıssası nedir?” Müşriklerin reisleri de Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gelip bunları sordular. Bunun üzerine Yûsuf Sûresi nâzil oldu. Âlûsî, Tefsîr, XII, 170 Ayrıca bu sûre indiği dönemde Rasûlullâh’ın ve mü’minlerin üzerine sıkıntı ve belâlar üstüste gelmiş, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Hazret-i Hatîce vâlidemizi ve amcası Ebû Tâlib’i kaybetmişti. Mü’minler üzerindeki baskı da iyice artmıştı. İşte “Hüzün Yılı” diye adlandırılan böyle bir zamanda bu sûrenin nâzil olmasıyla, hem Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hem de ashâb-ı güzîn ilâhî bir tesellîye nâil olmuşlardı. Zîrâ bu sûrede Allâh’ın yolunda yürüyen ve sabredenler için zaferin yakın olduğu müjdelenmektedir. LİSANLARIN EN MÜKEMMELİ Yûsuf Sûresi’nin ilk âyetlerinde Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur “Elif. Lâm. Râ. Bunlar hem açık, hem de her şeyi açıklayıcı olan Kitâb’ın âyetleridir. Düşünüp mânâsını anlamanız için Biz, onu Arapça bir Kur’ân olarak indirdik.” Yûsuf, 1-2 Âyet-i celîlede “Arapça bir Kur’ân” diye buyrulması, Arapça’nın lisanların en mükemmeli olduğuna delâlet etmektedir. Kur’ân-ı Kerîm, mânâ, lafız ve kelime seçimi diksiyon itibâriyle de Allâh Teâlâ’ya âit olduğu için ilâhî bir sanat hârikasıdır. Kıyâmete kadar devâm edecek, benzeri, mahlûkat tarafından aslâ yapılamayacak ilâhî bir mûcizedir. Allâh Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’i Arapça inzâl buyurarak bu lisâna ayrı bir şeref bahşetmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in Arapça olarak indirilmesinin bir hikmeti de, nâzil olduğu çevrenin bahânelerini ortadan kaldırmaktı. Elbette ki ilâhî vahiy insanların konuştukları dillerden biri ile gelmeliydi. Zîrâ cihanşümûl de olsa her hareketin ilk çekirdeğinin mutlakâ bir yerde ve bir şekilde teşekkül etmesi îcâb eder. Yine âyet-i kerîmede buyrulur “Rasûlüm! Biz, bu Kur’ân’ı sana vahyetmekle, geçmiş ümmetlerin birtakım haberlerini en güzel şekilde beyân ediyoruz. Şu bir gerçek ki, daha önce senin bundan hiç haberin yoktu.” Yûsuf, 3 Bu sûre, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e kıssa olarak nâzil olan ilk sûredir. Lafız bakımından veciz, mânâ yönünden de çok derin ve engindir. Bu sûrede ibret alanlar için pek çok güzel hikmetler, incelikler ve nükteler bulunmaktadır. HAZRET-İ YA’KUB’UN EN GÜZEL EVLÂDI Yûsuf -aleyhisselâm- Hazret-i Ya’kûb’un evlâdlarının en güzeli idi. Neseb cihetinden de aynı şekilde güzeldi. O, üç nebînin neslinden gelmekle şereflerin yücesine nâil olduğu gibi aynı zamanda nübüvvet, güzel sîmâ, rüyâ tâbiri, dünyâ riyâseti, kıtlık ve belâ zamanında halkına ve yakınlarına en güzel şekilde muâmele etmek gibi üstün meziyetlerle de şerefli kılınmıştı. Bu ne yüce ve ne güzel bir kerîmlikti. O’nun duâsı da duâların en güzeli idi “…Yâ Rabbî! Beni müslüman olarak vefât ettir ve beni sâlihler zümresine ilhâk eyle!” Yûsuf, 101 diye ölümle Allâh’a kavuşmayı ilk önce Hazret-i Yûsuf -aleyhisselâm- temennî ve niyâz etmişti. Ayrıca bu sûrede Yûsuf -aleyhisselâm- kalbi, Ya’kûb -aleyhisselâm- rûhu, Rahîl cesedi, Yûsuf’un onbir kardeşi de nefsânî hisleri temsîl etmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’in beyânında bunun gibi daha nice eşsiz mânâ enginlikleri vardır. Tabiî ki bunları lâyıkıyla görebilmek, basîret işidir. Kaynak Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 2, Erkam Yayınları Tweet Paylaş Bayraktar Bayraklı Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur'an MealiYa'kub,"Ben, sadece gam ve kederimi Allah'a arzediyorum. Ben sizin bilmeyeceğiniz şeyleri Allah tarafından vahiy ile biliyorum" Okuyan Kur’an Meal-TefsirYakup ise şöyle demişti "Ben, kederimi ve hüznümü yalnızca Allah'a arz ediyorum.* Ben sizin bilemeyeceğiniz şeyleri Allah tarafından Vahiy ile biliyorum. Edip Yüksel Mesaj Kuran Çevirisi"Ben kahrımı ve tasamı ancak ALLAH'a şikayet ederim, sizin bilmediğinizi ALLAH'tan biliyorum" dedi."Gönlümden geçenleri ve kederimi yalnızca Allah'a arz ediyorum. Ve Allah tarafından bilmeyeceğiniz şeyleri bilirim." Vakfı Süleymaniye Vakfı MealiYakup dedi ki "Ben üzüntümü ve kederimi yalnız Allah'a açıyorum. Allah'ın bildirmesi sebebiyle sizin bilmediğiniz bir şeyi de Rıza Safa Kur'an-ı Kerim Gerçek"Ben, kaygımı ve üzüntümü, yalnızca Allah'a anlatırım. Sizin bilmediklerinizi de Allah'ın yardımıyla bilirim!"Mustafa İslamoğlu Hayat Kitabı Kur’an"Ben derdimi ve hüznümü sadece Allah'a arz ediyorum!" dedi ve ekledi "Üstelik Allah sayesinde, sizin bilmediklerinizi biliyorum!Yaşar Nuri Öztürk Kur'an-ı Kerim MealiDedi ki "Ben, içimi doldurup taşan özlemimi, kederimi Allah'a arz ederim. Ve Allah'ın yardımıyla sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim."Ali Bulaç Kur'an-ı Kerim ve Türkçe AnlamıDedi ki "Ben, dayanılmaz kahrımı ve üzüntümü yalnızca Allah'a şikayet ediyorum. Ben Allah'tan bir bilgi olarak sizin bilmediğinizi de biliyorum."Elmalılı sadeleştirilmiş Dedi ki "Ben dolgunluğumu ve üzüntümü ancak Allah'a şikayet ederim ve Allah tarafından sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim!Muhammed Esed Kur'an Mesajı"Ben" dedi, "tasamı ve üzüntümü yalnızca Allah'a havale ediyorum; çünkü Allah katından sizin bilmediğinizi biliyorum İşleri Kur'an-ı Kerim Türkçe MealiYakub, "Ben tasa ve üzüntümü ancak Allah'a arz ederim. Ben, Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim" Hamdi Yazır Kur'an-ı Kerim ve Yüce MealiBen, dedi, dolgunluğumu, huznümü ancak Allaha şikayet ederim ve Allahdan sizin bilemeyeceğiniz şeyler bilirimSüleyman Ateş Kur'an-ı Kerim ve Yüce Meali"Ben üzüntü ve tasamı yalnız Allah'a arz ederim ve Allah tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim." ki "Ben, dayanılmaz kahrımı ve üzüntümü yalnızca Tanrı'ya şikayet ediyorum. Ben Tanrı'dan bir bilgi olarak sizin bilmediklerinizi de biliyorum."Hasan Basri Çantay Kur'an-ı Hakim ve Meal-i KerimYa'kub da "Ben taşan kedirimi, mahzunluğumu yalınız Allaha şikayet ediyorum. Ben Allah tarafından sizin bilmeyeceğiniz nice şeyleri de biliyorum" ki Ben, üzüntümü ve kederimi yalnız Allah'a açarım. Ve ben, Allah katından sizin bilmediğinizi Piriş Kur'an-ı Kerim Türkçe Anlamı-Ben üzüntü ve tasamı yalnız Allah'a açarım. Allah tarafından, sizin bilmediklerinizi bilirim, Yıldırım Kuran-ı Kerim ve Meali"Ben" dedi, "sıkıntımı, keder ve hüznümü sadece Allah'a arz ediyorum. Hem sizin bilemediğiniz birçok şeyi Allah tarafından vahiy yolu ile biliyorum."Ahmed Hulusi Türkçe Kur'an ÇözümüYakup dedi ki "Kederimi ve hüznümü ancak Allah'a havale ediyorum... Allah hakkında sizin bilmediklerinizi biliyorum. "Edip Yüksel Eski Baskı Mesaj Kuran Çevirisi'Ben kahrımı ve tasamı ancak ALLAH'a şikayet ederim, sizin bilmediğinizi ALLAH'tan biliyorum,' Aktaş Eski Baskı Kerim Kur'an"Gönlümden geçenleri ve kederimi yalnızca Allah'a arz ediyorum. Ve Allah'tan bilmeyeceğiniz şeyleri bilirim." Khalifa The Final TestamentHe said, "I simply complain to GOD about my dilemma and grief, for I know from GOD what you do not Monotheist Group The Quran A Monotheist TranslationHe said "I merely complain my grief and sorrow to God, and I know from God what you do not know."Edip-Layth Quran A Reformist TranslationHe said, "I merely complain my grief and sorrow to God, and I know from God what you do not know." Yusuf Suresi 86. ayeti ne anlatıyor? Yusuf Suresi 86. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...Yusuf Suresi 86. Ayetinin Arapçasıقَالَ اِنَّمَٓا اَشْكُوا بَثّ۪ي وَحُزْن۪ٓي اِلَى اللّٰهِ وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ Yusuf Suresi 86. Ayetinin Meali AnlamıYâkub şöyle cevap verdi “Ben bütün dertlerimi, keder ve hüznümü Allah’a arz ediyorum ve ben, Allah’tan gelen vahiyle sizin bilmediğiniz nice şeyleri biliyorum.”Yusuf Suresi 86. Ayetinin TefsiriBünyamin’in de kaybıyla kederi doruk noktasına çıkan Yakup birden Yûsuf’a olan hasreti depreşti. “Âh, Yûsufum, âh” demeye başladı. “Yûsuf’a olan hasretim neredesin, gel, şimdi tam gelme vaktindir” diye sızlandı. İçini saran hüzünden gözlerine ak düştü; görmez oldu. Fakat çocuklarına kızmıyor, kimseyi suçlamıyor; öfkesini, kederini ve hüznünü kalbine gömüyordu. Acısını yutkundukça yutkunuyordu. Çocukları onun bu haline çok üzüldüler. Onu teselli etmeye çalıştılar. Böyle giderse çok ıstırap çekeceğini, kederinden hastalanıp eriyeceğini, hatta ölüp gideceğini söylediler. Bu sözler onu teselli etmeye yetmedi. Kederini ve hüznünü Allah’a arzetti. Bunun Allah Teâlâ’dan böyle bir iptila ve imtihan olduğunun farkındaydı. Belalara sabrın büyük mükafatlara vesile olacağını çok iyi biliyordu. Bu açıdan bakıldığında üç çeşit bela olduğu görülür› Kula verilecek cezayı hemen acele olarak vermektir. Bu, Yûsuf’un hanımlar tarafından vâki olan arzu ve istek yüzünden hapse atılması ve hapishane arkadaşına “Efendinin yanında benden söz et!” Yûsuf 12/42 demesi yü­zünden zindanda bir süre daha kalması hadisesinde görülür. Hz. Yakub’un başına gelenler de bu belâ çeşidine misaldir.› Rabbinin katında sahip olduğu de­rece herkes tarafından anlaşılsın, içinde olanlar ortaya çıksın diye mih­nete ve sıkıntıya tabi tutulmaktır. Eyyûb başına gelenler, bu kısma misaldir. Allah Teâlâ buyurur ki “Gerçekten biz onu sıkıntılara karşı sabırlı bulduk. O ne güzel bir kuldu. Doğrusu o, tam bir teslimiyet ve samimiyetle sürekli Allah’a yönelir dururdu.” Sād 38/44› Allah katındaki yakınlık ve şerefi daha da artsın diye ihsân edilen belâlardır. Buna misal de Hz. Yahyâ’nın başına gelenlerdir. Bu yüce peygamber hiçbir hata işlememiş ve işlemeğe de tevessül etmemiş olduğu halde, kuzu gibi boğazlanmıştı. Bütün bu belâ çeşitlerinin karşılığında sabredip ıstırabını belli etmeyenlere büyük ecir ve sevaplar el-Kuşeyrî der ki Ebû Ali ed-Dekkak hastalığının iyice arttığı âhir ömründe şöyle dediğini duymuştum “Hakkınızda verilen ve uygulandığında nefsinizin hoşuna gitmeyecek hüküm va­kitlerinde tevhidi koruyabilmek ilâhî yardım ve desteğe nâil olduğunuzu gösteren alametlerdendir.” Sonra da içinde bulunduğu hâli ve böyle durumlarda kendi­sinin nasıl hareket ettiğini açıklıyormuşçasına şöyle dedi “Bu ise, hükümlerin yürürlüğe konulduğu zamanlarda kudret makaslarıyla lime lime doğranmanız, fakat bu sırada ölü gibi sessiz ve sâkin durabilmeniz demektir.” Bursevî, Rûhu’l-Beyân, IV, 391Rivayete göre Resûlullah Cebrâil “Yâkub’un Yûsuf'a duyduğu ayrılık acısı ne dereceye varmıştı?” diye sormuş, Cebrâil de “Evladını kaybeden yetmiş ananın toplam acısına” demiştir. “O halde onun sevabı ne kadardır?” diye sual edince de “Yüz şehîd sevabıdır. Çünkü o, Allah’a bir an bile kötü zanda bulunmadı” buyurmuştur. ed-Dürrü’l-Mensûr, IV, 570Şu beyt Hz. Yâkub’un gönlünü kavuran hasret ateşini ne güzel dile getirir“Enîsim hemm, celîsim ğam, işim subh u mesâ mâtem,Gözüm pür-nem, dilim pür-âh-ı âteşbârdır sensiz.” Nevres“Ey sevgili! Sensiz yoldaşım üzüntü, arkadaşım gam ve keder, işim sabah ve akşam mâtemdir. Gözüm yaş dolu, dilim de durmadan âh edip ateş saçmaktadır.”Peygamberler de, bir yönleriyle bizim gibi insan olmaları hasebiyle kederlenip üzülürler. Bunda bir sakınca yoktur. Nitekim Nebiyy-i Ekrem oğlu İbrâhim’in ölümüne ağlayınca, bunu hayretle karşılayanlara göz yaşlarının rahmet ve şefkat eseri olduğunu hatırlatarak şöyle buyurmuştur “Göz yaşarır, kalp hüzünlenir. Biz ancak Rabbimizin râzı olacağı sözleri söyleriz.” Buhârî, Cenâiz 43; Müslim, Fezâil 62Bütün bunlara rağmen Yâkub “Ben, Allah’tan gelen vahiyle sizin bilmediğiniz nice şeyleri biliyorum” Yûsuf 12/86 diyerek de, hadisenin perde arkasındaki bir kısım hikmetlerinden haberdar olduğuna işaret etti. Yûsuf ve Bünyamin’i araştırıp bulma ümidiyle evlatlarını tekrar Mısır’a doğru yola uğurlarken, mü’minin Allah’ın rahmetinden asla ümit kesmemesi gerektiği, ancak kâfir olanların O’ndan ümit keseceği gerçeğini oğulları, babalarının verdiği hikmet dolu nasihatleri ve dile getirdiği talebinin ardından hem kardeşlerinin durumunu araştırma, hem de erzak temin etme maksadıyla tekrar Mısır’a geldilerYusuf Suresi tefsiri için tıklayınız...Kaynak Ömer Çelik TefsiriYusuf Suresi 86. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız... İslam ve İhsan Yunus Sûresi Hakkında Yûnus sûresi Mekke’de inmiştir. 109 âyettir. İsmini, 98. âyette zikri geçen Yûnus almıştır. Mushaf tertibine göre 10, nüzûl sırasına göre 51. sûredir. Nuzül Mushaftaki sıralamada onuncu, iniş sırasına göre elli birinci sûredir. İsrâ sûresinden sonra, Hûd’dan önce Mekke’de, büyük bir ihtimalle hicretten iki yıl önce nâzil olmuştur. 40. âyetle 94-96. âyetlerin Medine’de nüzûlüne dair rivayetler de vardır. Konusu Sûre ağırlıklı olarak itikâdî mevzuları ele alır. Kâinattaki kudret ve azamet tecellilerine ibret nazarıyla bakarak tek olan Allah’ı tanımanın, O’na inanıp kulluk etmenin, şirki ve putperestliği terk etmenin ehemmiyetini; bu sebeple ilâhî tâlimatları insanlığa ulaştırmakla vazifeli olan Peygamberlerin davetine kulak vermenin lüzûmunu beyân eder. Peygamber’in davetine icâbet edenlerle etmeyenlerin âhirette karşılaşacakları iyi veya kötü âkıbeti haber verir. Hâsılı sûre tevhid, nübüvvet ve âhiret ekseninde döner durur. Hz. Nûh, Hz. Mûsâ-Hz. Hârûn ve Hz. Yûnus kıssalarına kısaca temasla da vereceği mesajları misâllendirerek pekiştirir. Yunus Süresi 86. Ayet Tefsiri وَقَالَ مُوسٰى يَا قَوْمِ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ فَعَلَيْهِ تَوَكَّلُٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُسْلِم۪ينَ ﴿٨٤﴾ فَقَالُوا عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَاۚ رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَۙ ﴿٨٥﴾ وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ ﴿٨٦﴾ 84 Mûsâ kavmine “Ey kavmim! Eğer hakikaten Allah’a iman ettiyseniz ve gerçekten O’na teslim olduysanız, o halde yalnızca O’na dayanıp güvenin” diye öğüt veriyordu. 85 Onlar da şöyle diyorlardı “Biz, yalnızca Allah’a dayanıp güvendik. Rabbimiz, bizi o zâlim toplumun işkencelerine maruz bırakarak, onlar için bir imtihan unsuru yapma!” 86 “Bizi rahmetinle o kâfirler gürûhundan kurtar!” TEFSİR İman ve teslimiyetin kemâli, işleri bütünüyle Allah’a havâle edip O’na güvenip dayanmakla mümkün olur. Bu sebeple Mûsâ kavmine Allah’a tam bir iman, teslimiyet ve ve bu iki manevî kuvvete dayalı tevekkülü tavsiye etmiştir. Çünkü iman, kalbin, zâtı itibariyle vâcibu’l-vücûd olan Allah’ın tek, O’nun dışında kalanların sonradan yaratılan varlıklar olduğunu ve bunların tamâmen Allah’ın idâresi ve tasarrufu altında bulunduklarını bilmekten ibarettir. İslâm ise, teslim olmak, boyun eğmektir. Bu da Allah’tan gelen tâlimatlara uymayı, boyun büküp saygılı olmayı ve inadı terk etmeyi gerektirir. Bu iki durum gerçekleşince kul, bütün işlerini Allah Teâlâ’ya havale eder ve kalbinde, Allah’a tevekkül etmenin nuru meydana gelir. Zaten Allah’a tevekkül de, işlerin tamamını Allah’a havale etmek ve bütün durumlarda Allah’a güvenip dayanmaktır. Yine tevekkül, kalbin Kâdir-i Mutlak olan Allah’a bağlanması ve O’ndan başkasını unutması; bütün güç ve kuvvetin O’na ait olduğunu bilmesi ve O’nun izni olmadan ne kendisinin ne de başkasının bir kuvvet ve tesirinin olmadığını kesinlikle bilmesidir. Her işinde Allah’a böylece tevekkül eden kimseye ise Allah, her hususta, her musibet karşısında yeter ve ona yardımcı olur. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur“Kim Allah’a güvenip dayanırsa Allah ona yeter.” Talâk 65/3Muhatapları, Hz. Mûsâ’ya “Allah’a tevekkül ettiklerini; O’na güvenip dayandıklarını” belirterek cevap verdiler. Fakat kendi zaaflarını da göz ardı etmeyerek, tahammül edemeyecekleri ağır imtihanlara maruz kılınmamaları ve zalimlerin, kâfirlerin baskı, eziyet ve cefâları altında bırakılmamaları için Allah’a yalvardılar. Başlarına belâ kesilen o münkir Firavun toplumunun elinden kurtulmak için Cenâb-ı Hakk’a niyaz üzerine Kaynak Ömer Çelik Tefsiri Meal Ayet Arapça حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ ف۪ي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِنْدَهَا قَوْمًاۜ قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ اِمَّٓا اَنْ تُعَذِّبَ وَاِمَّٓا اَنْ تَتَّخِذَ ف۪يهِمْ حُسْنًا Türkçe Okunuşu * Hattâ iżâ beleġa maġribe-şşemsi vecedehâ taġrubu fî aynin hami-etin vevecede indehâ kavmâenk kulnâ yâżâ-lkarneyni immâ en tu’ażżibe ve-immâ en tetteḣiże fîhim husnân 1. Ömer Çelik Meali Nihâyet güneşin battığı yere, batı sahillerine varınca onu kızgın, kara, balçıklı bir gözede batıyor buldu. Orada azgın bir topluluğa rastladı. Ona “Ey Zülkarneyn! İstersen bunları cezalandırırsın veya onlara güzel davranıp affedersin, bu hususta muhayyersin” dedik. 2. Diyanet Vakfı Meali Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu. Onun yanında orada bir kavme rastladı. Bunun üzerine biz Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin, dedik. 3. Diyanet İşleri Eski Meali Sonunda güneşin battığı yere ulaşınca onu, kara balçıklı bir suda batıyor gördü. Orada bir millete rastladı. "Zülkarneyn! Onlara azap da edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin" dedik. 4. Diyanet İşleri Yeni Meali Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar gibi buldu. Orada kâfir bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya onları cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik. 5. Elmalılı Hamdi Yazır Meali Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, sanki kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki "Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın." 6. Elmalılı Meali Orjinal Meali Tâ gün batıya vardığı vakit onu balçıkla bir gözde gurub ediyor buldu, bir de bunun yanında bir kavim buldu, dedik ki ey Zülkarneyn! ya ta'zib edersin veya haklarında bir güzellik ittihaz eylersin 7. Hasan Basri Çantay Meali Nihayet güneşin batdığı yere ulaşınca onu kara bir balçıkda batar buldu. Bunun yanında da bir kavm buldu. Dedik ki Zülkarneyn, onları ya azaba uğratmanda, yahud haklarında güzellik tarafını tutman da serbestsin». 8. Hayrat Neşriyat Meali Nihâyet güneşin battığı yere batı cihetindeki memleketlere varınca, onu o güneşi balçıklı bir suda batıyor gibi buldu ve yanında kâfir bir kavim buldu. Dedik ki “Ey Zülkarneyn! Artık sana düşen ya onları cezâlandırman veya haklarında bir güzellik tutmandır!” 9. Ali Fikri Yavuz Meali Nihayet güneşin battığı yere okyanus kıyısına vardığı zaman, güneşi, sanki siyah bir çamura batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz şöyle hitap buyurduk “- Ey Zül'-Karneyn! Ya iman etmiyenlere azâb edersin veya haklarında bir güzellik muamelesi yaparsın.” 10. Ömer Nasuhi Bilmen Meali Tâ ki, güneşin battığı yere vardı, onu siyah bir çamur gözesinde gurub eder gibi buldu ve onun yanında bir kavim de buldu. Dedik ki Ey Zülkarneyn! Ya mu-azzep kılarsın veyahut haklarında güzelce bir muamele yaparsın.» 11. Ümit Şimşek Meali Nihayet batıya vardığında, güneşi balçıklı bir suda batarken gördü; orada da bir kavim buldu. “Ey Zülkarneyn,” dedik. “İster onları cezalandır, istersen güzellikle muamele et.” 12. Yusuf Ali English Meali Until, when he reached the setting of the sun, he found it set in a spring of murky water Near it he found a People We said "O Zul-qarnain! thou hast authority, either to punish them, or to treat them with kindness." Sadece meal okumak ile Kur'ân-ı Kerim'in bir çok âyetinin anlaşılması mümkün değildir. Mutlaka bir tefsire başvurulması gerekir. Kehf Sûresi 86. ayetinin tefsiri için tıklayınız * Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için sitemize eklenmiştir.

yusuf suresi 86 ayet fazileti