Ahmet Necip Fazıl Kısakürek (d.26 Mayıs 1904, İstanbul - ö.25 Mayıs 1983,İstanbul) 26 Mayıs 1904'te İstanbul'da doğdu. 25 Mayıs 1983'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Çocukluğu büyükbabasının Çemberlitaş'taki konağında geçti. Bahriye Mektebi'nde, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde
Artık Atatürk karşıtlığını gizlemeyen Necip Fazıl, işi Gazi'ye hakarete kadar götürür ve 1947'de yargılanır. Ayrıca Türk halkı bu durumu kaldıramaz ve Necip Fazıl'ı protesto eder. Sonrasında ise Adnan Menderes'e yanaşır Necip Fazıl ve onun lehine yayın yapacağını söyleyerek para ister. Örtülü ödenekten de epey
NecipFazıl Kısakürek kimdir, Necip Fazıl Kısakürek, Türk Edebiyatı’nın Muhafazakarlar’ından, şair, hikaye ve piyes yazarı, gazeteci, düşünür.. 26 Mayıs 1905‘te dünyaya geldi. Çocukluğunu, mahkeme reisliğinden emekli büyük babasının, İstanbul Çemberlitaş‘taki konağında geçiren ve kayıtlı bir secereyle, Alâüddevle devrinin Şeyhülislam Mevlâna
Necip Fazıl Kısakürek, 1943 yılından itibaren siyasal tavrını ve Türk modernleşmesine eleştirisini ortaya koyan faaliyetlerine başlamıştır. Muhalefet anlayışını ifade eden araç
Hayatı– Biyografisi. Maraşlı bir ailenin tek çocuğu olarak, 26 Mayıs 1904 yılında İstanbul’da doğan Necip Fazıl Kısakürek, edebiyat alanında tanınmış, muhteşem eserleriyle bilinen ünlü bir yazardır. Büyükbabasının Çemberlitaş’taki konağında çocukluğu geçmiş, Sema isimli kız kardeşinin 5 yaşında
26 Mayıs 1904 tarihinde İstanbul'da dünyaya gelen Necip Fazıl Kısakürek, hayatı boyunca birçok esere imza atmış ve Türk Edebiyatı'na önemli eserler kazandırmıştı. Necip Fazıl, 25 Mayıs 1983 tarihinde 79 yaşında İstanbul'da hayatını kaybetti. Görüntü Dökümü: -Mezarlıktan görüntü-Dua edilmesi-Aydın'ın konuşması
imBSMwF. MUHASEBE Ben artık ne şairim, ne fıkra muharriri Sadece, beyni zonk zonk sızlayanlardan biri!Bakmayın tozduğuma meşhur Bâbıâlide!Bulmuşum rahatımı ben de bir ne fahişesi oldum, ne zamparası!Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası?Evet kafam çatlıyor, gûya ulvi hastalık;Bendedir duymadığı dertlerde meydana düştüm, uçtu fil dişi kulem;Milyonlarca ayağın altında kaldı çile, dev gibi gelip çattı birden! Tos!Sen, cüce sanatkarlık, sana büsbütün paydos!Cemiyet ah cemiyet yok edilen ruhiyle;Ve cemiyet, cemiyet , yok eden güruhiyle...Çok var ki hınç bende fikirdir, fikirse hınç!Genç adam al silahını, iman tılsımlı kılınç !İşte bütün meselem, her meselenin başı,Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprü başı!Tırnağı, en yırtıcı hayvanın pençesinden,Daha keskin eliyle, başını ensesinden,Ayırıp o genç adam uzansa yatağına;Yerleştirse başını iki diz kapağına,Soruverse Ben neyim ve bu hâl neyin nesi?Yetiş, yetiş , hey sonsuz varlık muhasebesi?Dışımda bir dünya var, zıpzıp gibi küçülen,İçimde homurtular, inanma diye gülen...İnanmıyorum, bana öğretilen tarihe !Sebep ne, mezardansa bu hayatı tercihe?Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem!Üst kat Elinde tesbih, ağlıyor babaannem,Orta kat Mavs oynayan annem ve âşıkları,Alt kat Kız kardeşimin Tamtamda kurtlu peynir gibi ortasından kestiğim;Buyrun ve maktaından seyredin işte evim !Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş !Kökü iffet , dalları taklit , meyvesi fuhuş...Rahminde cemiyetin, ben doğum sancısıyım !Mukaddes emanetin dönmez dâvâcısıyım!Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana ;Yükseldik sanıyorlar , alçaldıkça korkunç daire ilk ve son nokta nerde?Bazı geriden gelen , yüz bin devir ilerde !Yeter senden çektiğim, ey tersi dönmüş ahmak!Bir saman kâğıdından, bütün iş kopya almak;Ve sonra kelimeler ; kutlu, mutlu , bastırdı devrim isimli çirkine mahküm, eskisi güzellerin;Allah kuluna hâkim , kulları heykellerin !Buluştururlar bizi, elbet bir gün hesapta;Lafını çok dinledik , şimdi iş inkılâpta !Bekleyin , görecektir , duranlar yürüyeni ;Sabredin gelecektir, dolmaz pörsümez yeni !Karayel , bir kıvırcım; simsiyah oldu ocak !Gün doğmakta , anneler ne zaman doğuracak ?UTANSIN Tohum saç, bitmezse toprak utansın!Hedefe varmayan mızrak utansın!Hey gidi küheylan koşmana bak sen !Çatlarsan, doğuran kısrak utansın !Eski çınar şimdi Noel ağacı;Dallarda iğreti yaparak utansın!Ustada kalırsa bu öksüz yapı,Onu sürdürmeyen çırak utansın!Ölümden ilerde varış dediğin,Geride ne varsa bırak utansın!Ey binbir tanede solmayan tek renk,Bayraklaşmıyorsan bayrak utansın!ŞARKIMIZ Kırılır da bir gün bütün dişliler,Döner şanlı şanlı çarkımız bir el yaşlı gözleri siler,Şenlenir evimiz barkımız kaybolur, çıkarız düze,Kavuşuruz sonu gelmez gündüze,Sapan taşlarının yanında füze,Başka âlemlerle farkımız dil, tarih, ahlak ve iman;Görürler nasılmış, neymiş kahraman!Yer ve gök su vermem dediği zaman,Her tarlayı sular arkımız nur yolu izde gideriz,Taş bağırda, sular dizde, gideriz,Bir gün akşam olur, biz de gideriz,Kalır dudaklarda şarkımız bizim...SERSERİ Yeryüzünde yalnız benim serseri,Yeryüzünde yalnız ben dünyada varsa bir yeri;Ben de bütün dünya benimdir gezdirdim hoyrat başımı,Aradım bir ömür dikecek yok mezar taşımı,Hâlime ben bile hayret ne dertidir ne de bahtiyar;Ne kendisine yâr, ne kimseye yâr,Bir rüya uğrunda ben diyâr diyâr,Gölgemin peşinden yürür giderim...BEKLENEN Ne hasta bekler sabahı,Ne taze ölüyü mezar,Ne de şeytan bir günahı,Seni beklediğim istemem gelmeni,Yokluğunda buldum seni;Bırak vehmimle gölgeni,Gelme, artık neye yarar?BEKLEYEN Sen, kaçan bir ürkek ceylânsın dağda,Ben peşine düşmüş bir canavarım !İstersen dünyayı çağır imdada ;Sen varsın dünyada, bir de ben varım !Seni korkutacak geçtiğin yollar,Arkandan gelecek hep ayak vücudunu belirsiz kollar,Enseni yakacak ateş odanda kış geceleri,İçin ürperdiği demler beni an !De ki Odur sarsan pencereleri,De ki Rüzgâr değil odur haykıran!Göğsümden havaya kattığım zehir ,Solduracak bir gül gibi ömrünü,Kaçıp dolaşsanda sen şehir, şehir,Bana kalacaksın yine son Kapanır yollar geriye;Ben mezarla sırdaş olur hayale işaret diye,Toprağında bir taş olur beklerim....GURBETDağda dolaşırken yakma kandili,Fersiz gözlerimi dağlama gurbet!Ne söylemez akan suların dili,Sessizlik içinde çağlama gurbet!Titrek parmağınla tutup tığınıAlnıma işleme kırışığını,Duvarda, emerek mum ışığınıBir veremli rengi bağlama gurbet!Gül büyütenlere mahsus hevesle,Renk renk dertlerimi gözümde besle!Yalnız annem gibi o ılık sesle,İçimde dövünüp ağlama gurbet!SAKARYA TÜRKÜSÜİnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;Bir yanda akan benim , öbür yanda iner yokuşlardan, hep basamak basamak;Benimse alın yazım, yokuşlarda şey akar, su , tarih, yıldız ,insan ve fikir;Oluklar çift; birinden nur akar; birinden demetlenmiş büyük ,küçük , kainat;Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat !Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;Çatlıyor , yırtınıyor yokuşu sökmek Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,Sırtına Sakaryanın Türk tarihi eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?Bu dava hor , bu dava öksüz , bu dava büyük !Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya !Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya ?İnsandır sanıyordum mukaddes yüke ki, sonunda ne rütbe var, ne de mal,Yalnız acı bir lokma, zehirde pişmiş aştan;Ve ayrılık anneden , vatandan , dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!Hani Yunus Emre ki kıyında geziyordu;Hani ardında çil çil kubbeler serpen ordu?Nerede kardeşlerin , cömert Nil, mert Tuna;Giden şanlı akıncı ne gün döner yurduna?Mermerlerin nabzında hâlâ çapar mı tekbir?Bulur mu deli rüzgâr o sedayı Allah bir !Bütün bunlar sendedir, bu grift bilmecelerSakarya kandillere katran döktü azabına eş, kayna kayna Sakarya,Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya !İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;Bir hayata çattık ki hayata kurmuş ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl !Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl !Sakarya , saf çocuğu , masum Anadolu'nun,Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun !Sen ve ben , göz yaşıyla ıslanmış hamurdanız;Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız !Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;Sen kıvrıl , ben gideyim, Son Peygamber kılavuz !Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;Yüz üstü çok süründün , ayağa kalk, Sakarya !ZİNDANDAN MEHMED’E MEKTUPZindan iki hece, Mehmed’im lâfta!Baba katiliyle baban bir safta!Bir de geri adam, boynunda yafta...Hâlimi düşünüp yanma Mehmed’im!Kavuşmak mı ? Belki... Daha ölmedim!Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,Kırmızı tuğlalar altı yol da tutuktur hapse düşeli...Git ve gel... Yüz adım… Bin yıllık ayak dayanır buna, ne tırnak!Bir âlem ki, gökler boru içinde!Akıl olmazların zoru üste sorular, soru içindeDüşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?Buradan insan mı çıkar, tabut mu?Bir idamlık Ali vardı, asıldı;Kaydını düştüler, mühür gitti, birkaç günlük kalan, boynu bükük ve sefil;Bahçeye diktiği üç beş karanfil...Müdür bey dert dinler, bugün “maruzat”Çatık kaş... Hükûmet dedikleri zat...Beni Allah tutmuş, kim eder azat?Anlamaz, yazısız, pulsuz, dilekçem...Anlamaz! Ruhuma geçti beş dedi mi, bir yırtıcı zil;Sayım var, maltada hizaya dizil!Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!İnsanlar zindanda birer kemmiyet;Urbalarla kemik, mintanlarla ki bıçak, nâra ki tokat;Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...Yalnız seccademin yüzünde şefkat;Beni kimsecikler okşamaz madem;Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!Dakika düşelim, senelik paydan!Zindanda dakika farksızdır çayını zaman erisin;Köpük köpük, duman duman erisin!Peykeler, duvara mıhlı peykeler;Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;Tek nokta seçemez dünyadan mi acep, ölü ve mezar?Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?Ses demir, su demir ve ekmek demir...İstersen demirde muhali kemir,Ne gelir ki elden, kader bu, emir...Garip pencerecik, küçük, daracık;Dünyaya kapalı, Allah’a dua, eller karıncalanmış;Yıldızlar avuçta, gök bir tarla, hep yoncalanmış...Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu,İplik ki, incecik, örer rahmi zâhir, şu bizim koğuş;Karanlığında nur, yeniden doğuş...Sesler duymaktayım Davran ve boğuş!Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!Ölsek de sevinin, eve dönsek de!Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!Gün doğmuş, gün batmış ebet bizimdir!KALDIRIMLAR 1 Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;Yürüyorum , arkama bakmadan karanlığa saplanan noktasında ,Sanki beni bekleyen bir hayâl gökler kül rengi bulutlarla kapanık;Evlerin bacasını kolluyor cin uykuda , yalnız iki yoldaş uyanık;Biri benim, biri de serseri damla damla bir korku birikiyor;Sanıyorum her sokak başını kesmiş devler...Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi , çilekeş yalnızların annesi;Kaldırımlar , içimde yaşamış bir , duyulur ses kesilince sesi;Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta ;Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum !Aman sabah olmasın bu karanlık sokakta;Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum !Ben gideyim , yol gitsin , ben gideyim , yol gitsin ;İki yanımdan aksın bir sel gibi tak ayak sesimi aç köpekler işitsin;Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;Gündüzler size kalsın verin karanlıkları!Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim;Örtün, üstüme örtün, serin gövdem taşlara boydan boya;Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,Ölse kaldırımların kara sevdalı eşi....KAFİYELER Ne diye,Bu şuna,Şu, bunaKafiye?Başa taş,Aşa yaş,Hey'e ney,Tuhaf şey!KafiyeMantığı,O mantık!HediyeSandığı,Bu sandık!O mantık ,Bu sakta-Ta sandık,Ve yandık!Hendese, ,Kırkayak,Adese, dese;Tak, tak, tak!Mu-hak-kak!SorularSordular,Neden çok,Nasıl yok,Niçin var?SanatsızPapağan,Neden çok;Ve atsızKahraman,Niçin yok?Çok ve yok,Yok ve çok,Aç ve tok,Tok ve aç;Tut ve kaç! çok,Nasıl yok,Niçin var?Niçin'i,BoğarkenPiçini,YataktaBastılar, derkenNasıl yok,Niçin var?Bir varmış,Bir tekÖlmemek!Peygamber!Ne haber?Bir batanVar Vatan !Kandil loş,Ocak boşVe dağ dağElveda !Gitme kal!Nefes al !Emir tez,Bekletmez !Ve o nurBulunur !İşte iz !Geliniz !Toprak post,Allah dost ....
necip fazıl kısakürek hayatı sunum